26 Şubat 2013 Salı

Çağlar ve Müzik - 60


Bölüm 60 / Orijinal Yayın Tarihi: 27 Şubat 2000

Sayın dinleyiciler, bugünkü izlencemize Sergey Prokofiev'in ilk dönem yapıtlarından bir piyano sonatını sunarak başlıyoruz. Çok usta bir piyanoçalar olan Prokofiev daha ilk piyano yapıtlarından başlayarak teknik ustalıkla, coşkulu-duygulu bir anlatımı birlikte sergilemek istemiş, bunu da başarmıştır. Tüm piyano yapıtlarının hepsi başarılı bir çalış için piyanonun teknik sorunlarını yenmiş olmak zorunluluğu taşır.
Prokofiev'in on tane piyano sonatı vardır. Bunlardan onuncusunu bitirememiştir. Kalan dokuzu - içlerinde 3, 5, 6, 7, 9 daha çok yeğlenir görünse de- çağdaş piyano yazınının en çok seslendirilen yapıtları arasında gösterilebilir. Bugün dinleteceğimiz sonat, onun 1917 yılında yazmış olduğu Küçük La dengeserli Op.28 Üçüncü Piyano Sonatı olacak. Tüm sonatları içinde en kısası olup tek bölümlü bulunan bu sonatı Elena Varvarova'nın seslendirişiyle sunuyoruz.
MÜZİK: Prokofiev - Op.28, Üçüncü Piyano Sonatı (8'25")
Prokofiev yazmış olduğu sekiz opera ile de, çağdaş opera alanında önemle üzerinde durulması gerekli bir bağdardır. Yazdığı operaların dördü ilk döneminde yazılmış olup, araştırmalı, buluşlu yanlarıyla bizce asıl önemli, üzerinde durulması zorunlu operaları bunlardır. Sovyetler Birliğine döndükten sonra ikinci döneminde ortaya koyduğu dört operası ise atılımcı, buluşlu, gözü pek yanlarının yitikliği nedeniyle çarpıcı yanları yitmiş ılımlı yapıtlardır. Sıralayacak olursak:
İlk operası Op.3 "Magdelana"dır. 1911-1913 yılları arasında yazılmıştır. Op.24 "Kumarcı" 1916'da yazılmış ancak düzeltmeler nedeniyle kesin biçimini 1927 yılında almıştır.
Op.33 "Üç Portakala Sevi" 1919 yılında yazılmış, Şikago'daki 1921 yılında ilk oynanışından sonra tutulmuş, Prokofiev operanın küğünden bir de Ardış/Suite çıkarmış, bu ardış en sık seslendirilen yapıtlarından birisi olduğu gibi, opera da çağdaş opera dağarına hemen girmiştir.
Prokofiev' in ilk döneminde yazdığı dördüncü -son- operası; Op.37 Yalım/Alevli Melek, bir önceki operası "Üç Porkala Sevi" gibi başarılı olmamıştır. 1922-1925 yılları arasında yazılmış olan "Yalımlı Melek" o süreçte Prokofiev'in küğüne ilgi gösteren bale yapıtlarını sahnelemekte öncülük eden Diaghilev ve yandaşları tarafından ilgi görmemiş, bu nedenle sahnelenmesi hemen hemen hiç düşünülmemiştir. 1928 yılında operanın yalnız ikinci perdesinden alıntılarla Paris'te Koussevitzky yönetiminde bir dinleti seslendirilmesi yapılır. Ondan sonra opera yıllarca kimsenin dikkatini çekmeden kalır. 13 Ocak 1954'te yani Prokofiev'in ölümünden bir yıl sonra, Paris Radyosunda operanın tümü dinleti olarak seslendirilir. Bu dinleti seslendirmesi operanın önemini, etkinlik çoğulluğunu ortaya koyar. Yapıtın opera olarak ilk sahnelenmesi bir yıl sonra Venedik operasınca gerçekleştirilir. O günden bu yana "Yalım Melek" operası Prokofiev'in en önemli yapıtları arasına girmiş bulunmaktadır.
Prokofiev'in SSCB'ne döndükten sonra ikinci döneminde ortaya koymuş olduğu dört operasını da kısaca belirtelim:
Op.81 Semyon Kotko - 1939'da yazılmış.
Op.86 Manastırda Nişanlanma - 1940-41 yıllarında yazılmış.
Op.91 Savaş ve Barış - 1941-1942'de yazılmıştır. Ancak Prokofiev yapıtını daha sonra yeniden ele alarak ikinci biçimde yinelemişse de bu ikinci biçimi, ancak Prokofiev'in ölümünden iki yıl sonra 1955'te oynanabilmiştir.
Op.117 Gerçek Bir İnsanın Öyküsü - 1947-48 yılları içinde yazılmıştır.
Prokofiev'in Sözünü ettiğimiz operaları arasında ayrıcalıklı ve çok önemli iki operası: "Üç Portakala Sevi" ve "Yalım Melek" bulunmaktadır. Yalım Melek operası bugüne gelinceye değin ülkemizde hiç sahnelenmemiş ve seslendirilmemiştir. Üç Portakala Sevi de oynanmamıştır ama, operadan çıkarılmış Ardış, arada bir radyolarımızda olsun seslendirilmiştir. Prokofiev, 1928'de yazdığı Op.44 Üçüncü Senfonisinde her ne kadar "Yalım Melek" operasından aldığı konular üzerine senfonisini yapılandırmışsa da, bu Senfoni de bugüne gelinceye değin ülkemizde hiç seslendirilmemiş olduğundan, izlencemize Prokofiev'den bir opera almak söz konusu olunca, dinleyici çoğunluğunun bilmediği bir yapıtı bulunması bakımından "Yalım Melek"i almayı yeğledik.
Tümü 119 dakika tutan "Yalım Melek" operasının 1.ve 2. perdelerini bu izlencemizde, kalan 3., 4. ve 5. perdeleri gelecek izlencemizde sunacağız.
Operanın konusu 1873-1924 yılları arasında yaşamış olan Rus romancı Valeri Briussov'un romanından alınmadır. Operanın cönkünü/librettosunu, öteki operalarında da olduğu gibi Prokofiev kendisi hazırlamıştır. Romanda olaylar "Şövalye Ruprecht"in ağzından onun görüşüne göre anlatırken, Prokofiev cönkünde Ruprecht'in giderek kör kütük sevdalandığı Renata'nın kişiliğini öne almıştır.
Olay 1534 yılında Almanya'da Köln kentinde geçmektedir.
1. Perde: Kötü, kırık dökük eşyalar bulunan bir çatı katı. Şövalye-tüccar Ruprecht Amerika'dan yeni dönmüştür. Kendisine barınacak, geceyi geçirecek bir yer aramaktadır. Gecedir. Hancı Kadın, gösterdiği çatı katının en iyi odası olduğunu söyler. Ruprecht, hancı kadına, katı tuttuğunu söyler.
Ruprecht'in tuttuğu odanın yanındaki bir odada iblislerin kendisine musallat olup azap çektirdiği bir kadın kalmaktadır. O yandan gürültüler, çığlıklar, iniltiler, konuşmalar gelir. Ruprecht yardım etmek isteğiyle aradaki kapıdan o yana geçer. Renata ile tanışır. Renata, Ruprecht'e adı ile hitap eder. Ruprecht kadından adını nerden bildiğini sorarsa da buna yanıt alamaz, Renata kendi öyküsünü anlatmaya koyulur: Çocukluğunda "Madiel" adında olağanüstü güzellikte alevli yalım bir melekle arkadaş olmuştur. Ancak ergenlik çağına varıp da Madiel'le tensel birleşme isteğine düşünce, Madiel kızarak onu terk etmiş, ancak vaktin birinde insan kılığında yanına döneceğini söylemiştir. Renata bundan sonra Heinrich (Haynrih) adında bir kontla tanışmıştır. Kontun, Madiel'in insan kılığında döneceği sözüne bakarak onun cismanileşmiş biçimi olduğu inancıyla Kont'la birlikte yaşamaya başlamıştır. Ne ki Kont bir gerekçe göstemeksizin kısa bir süre sonra Renata'yı bırakıp gitmiştir. Renata, bu yüzden, yitik sevgilisinin ardında, onu yeniden bulmak umuduyla oradan oraya sürüklenip durmaktadır. Ne ki Madiel'i ve onunla birleştirdiği Kont Haynrih'i her arayışında iblisler onu tartaklayıp durmaktadırlar.
Hacı kadın ise Renata'yı ucuz bir kötü kadın gibi görmektedir. Ruprecht, Renata'nın acınası durumu ve Hancı kadının kötü davranışı karşısında Renata'yı koruması gerektiğini düşünür.
Renata'nın iblislerin etkisiyle yine bunalıma sürüklendiği sırada, Hancı kadın çağırttığı falcı/bakıcı gelir, Renata'nın sonunun kanlı biteceğini söyler.
2.Perde, 1.Sahne: Yine Köln'de bu kez iyi döşenmiş bir odada konaklayan Ruprecht ve Renata, Kont Haynrih'i nerede bulabilecekleri üzerinde konuşurlar. Bir yandan da kitapçı Glock'un sağladığı kitapları okuyarak büyü yapmaya çalışırlar. Renata, Kontun tinini çağırır. Tıkırtılar işitilir. Başarılı olduğunu sanır. Ne ki Kont görünmez. Kitapçı Glock kapıdadır. Çökmüş durumdaki Renata'ya acıyan Ruprecht, Glock'dan "Kabala/Karabüyü" ile ilgili kitaplardan getirmesini ister. Glock bu tür kitapların yasak ve yakılmış olduğunu, ancak bunca direniş karşısında ünlü doktor/büyücü Netteheim'li Acrippa'dan yardım rica edebileceğini söyler.
2.Perde, 2.Sahne: Her şeyin düşle, kurmacayla karışmış olduğu sanısını bırakan, belirsizlik dolu, kitap ciltleri, bilim araç-gereçleri, doldurulmuş kuşlar ve üç iskeletin bulunduğu bir yer. Ruprecht, Agrippa'dan yardım diler. Agrippa bu isteği geri çevirir. Büyünün çekiciliğine tutulmaması yolunda uyarıda bulunur. Kendisini örnek vererek, sadece bilimle uğraştığını söyler.
Ancak, üç iskelet, Agrippa'nın savını "Yalan" diye karşılarlar.
Prokofiev'in 1. ve 2. perdelerini özetlemeye çalıştığımız "Yalım Melek" operasında yer alan sanatçıları belirtelim:
Ruprecht'i Siegfried Lorenz, Renata'yı Nadine Secunde, Hancı kadını Rutnild Engert-Ely, Agrippa'yı Heinz Zednik, Kitapçı Glock'u Gösta Zachrisson, Uşak'ı Bryn Terfel, Üç İskeleti İngemar Andersson, Torbjörn Borg, Jonas Landström seslendirmektedirler. Göteborg Senfoni Orkestrasını Neeme Jarvi yönetmektedir.
MÜZİK: Prokofiev-Yalım Melek, 1.ve 2. perdeler (55'50")
TRT'de 2000 yılında yayınlanmış olan "Çağlar ve Müzik" programının ses kayıtları elimizde olmadığından, burada paylaşılan küğ örnekleri, Ertuğrul Oğuz Fırat'ın kendi arşivinden sunduğu icralardan farklı olabilir.